HABER

SOSYAL MEDYADA YANILTICI BİLGİYE CEZA
SOSYAL MEDYADA YANILTICI BİLGİYE CEZA

Dünya ülkelerinin çok büyük bir bölümü, interneti kullanmaya başlamasının ardından sosyal medya ile tanışmıştır. İletişime yeni bir anlam kazandıran sosyal medya ile her türlü bilgi ve verinin paylaşılması hiç olmadığı kadar hızlanmış, bir o kadar da kolaylaşmıştır. Fakat bu durum aynı zamanda kontrol edilmesi zor bir güç doğurmuştur. Yalnızca 15-20 yıllık bir süreç içerisinde toplumun hayatında bu kadar yer edinen sosyal medyanın çeşitli suistimalleri de beraberinde getirdiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Bu platformlar ne kadar çeşitli veri paylaşımlarını, haber alma imkânlarını getirse de, teyit edilmemiş bilginin sunulmasına, asılsız bilgi paylaşımlarının birçok kullanıcı tarafından görülmesine, paylaşılmasına ve neticesinde kamu düzeninin bozulmasına kadar sorunlar açmaktadır. Bunun en güncel ve somut örneği ise Covid-19 pandemisi sürecinde internet ortamındaki dezenformasyonlardır. Yaşanan bu zorlu süreçte, kurumlar tarafından tedbirler alınmadığına dair asılsız haberler çıkmış, sahte profiller açılarak, anonim hesaplardan gerçek dışı görüntü ve sesler kullanılarak paylaşımlar yapılmış, neticede kamuoyunu endişeye düşürmek, korku ve paniğe sevk etmek için çeşitli sosyal medya platformları çok sık şekilde kullanılmıştır. Salt durum dahi, internetteki bilgi kirliliğinin önlenmesi için çeşitli düzenlemeler yapılması ihtiyacını göstermektedir.


Bu çalışma ile, internet ortamındaki asılsız bilgi paylaşımlarına/dezenformasyon sorununa karşılaştırmalı hukuktaki düzenlemeleri inceleyerek dünya ülkelerinin bu konudaki aksiyonlarını görebilmek ve Türkiye’de de yaşanan benzer sorunların çözümüne bir katkı sağlamak amaçlanmıştır. Bunu yaparken öncelikle sosyal medyada dezenformasyon kavramı incelenmiş, karşılaştırmalı hukukta, son dönemlerde yapılan yasal düzenlemelere yer verilmiştir. Araştırma göstermiştir ki, özellikle son 2 yıl içerisinde ifade özgürlüğüne önem verdiği bilinen Avrupa Ülkeleri dahil bir çok ülke, kendi sosyokültürel ve siyasi ihtiyaçlarını gözeterek, dezenformasyonu engellemeye yönelik yeni ve katı hukuki düzenlemeler getirmiştir. Çalışmamızın sonuç kısmında bu doğrultuda öneride bulunulmuştur.


2000’li yılların başından itibaren internet kullanımının tüm dünyada çok hızlı bir şekilde artmaya başlaması, neredeyse her hanede internete erişim imkânının olmasını sağlamıştır. We are Social ve Hootsuit şirketlerinin 2019 yılında yayınladıkları araştırma raporlarına göre dünya nüfusunun %56’sı internet kullanıcısı, %45’i sosyal medya kullanıcısıdır.4 Türkiye’de de 2019 yılı TÜİK Verilerine göre hanelerin %88’inde internete erişim vardır.5 Nüfusun ise %63’ü sosyal medya kullanıcısıdır.Bu istatistikler incelendiğinde; dezenformasyonun her geçen gün farklı bir boyuta ulaşabileceğini anlamak zor değildir. Çünkü sanal bir ortamda milyonlarca kişi anonim-sahte hesaplarla sosyal medyada dolaşmakta denetimlere tabi olmadan her istediklerini paylaşabilmektedirler. Bunun için gerekli internete erişim imkânına sahip olmaktır. 20 yıl önce bilginin bu kadar hızlı paylaşılması-yayılması mümkün değilken, hâlihazırda her türlü bilgi anında milyonlara ulaşmaktadır.


Bazı web siteleri parodi, reklam veya sahte haber yapma ve yayma amacıyla kuruluyor. Sosyal medyada zaten “troll” olarak adlandırılan, art niyetli kişi ya da grupların bu işe kendilerini adadıkları biliniyor. Yani, sadece yalan haberler ve resimler üretmek ve sosyal paylaşım ağlarında insanları yanıltmak ve yönlendirmek amacıyla çalışan pek çok insan var(!). Tek başına bu bilgiye sahip olmak bile, "Neden internet ortamında her bilgiye inanmamalıyız?" sorusunu cevaplamaya yetiyor.

DİĞER HABERLER